Geçen zamanın koynunda,
Büyür gözleri yalnızlığın
Karanlık koridorlar, aç susuz sevdalar
Çırılçıplak bir ölümdür aşk
Eşkâlinde,
hiç kimsenin taşıyamayacağı hüzünler
Gözlerinde,
dünyanın bütün şiirlerinin özeti
Tam da gelip sarılmışken
sevda yerinden hayata
Kimsesiz bir yolda bulunur cesedi
Ve cenaze töreni bir maskeli balodur
Herkesin yüzünde bir başka yalan
Ağladıkları kendi yalnızlıklarıdır
Gözyaşları kendi yalanlarından ibaret
Kördüğüm bir yaradır ayrılık
Kum gibi bedenimizde dağılan
Ve kara sevdaların öyküsüdür bu
Gözlerimizden sağılan
–
Aslında farkımız yok okyanuslar
ortasındaki balıktan
Yalnızız fırtınalar ortasında,
filikasız, dümensiz
Saçlarım yapraklar gibi kuruyup kalır
Yüreğim sonbahar sarısı azgın bir deniz
Tortusunda yılların çilekeş öyküsü
Kaçıp kurtulmaya derman gerek
Yollarına düşmeye ferman
Haramiyiz
Kendi yüreğimizle kanlı bıçaklıyız
Ya da evrenin en derininde bir yıldız gibi
Birkaç bin yıl uzaktayız düşlerimizden
Gelip sarılsa boynumuza bu kara sevda
Sanki kan damlayacak gözlerimizden
–
Böyle yazıyorsak öyküsünü hayatın
Deşip çıkarıyorsak
umudu toprağın koynundan
Yağmurlar altında düşsüz, soluksuz
Kör bir bıçak gibi huysuzsa bedenimiz
Ve sıyrılmayı bekliyorsa kınından
Bırak, aşsın bu dağları yüreğimiz
Aşsın ki bulup çağırsın sevdaya
Ve tutup insan tarafından ellerini senin
Alıp getirsin yangınlar ortasına
Bir yaralı gül gibi gülşen eylesin
Gözlerin hasretin en güzel rengi
Bırak, türkümüzü onlar söylesin
Ali Haydar TİMİSİ
Kasım’05 / İstanbul