ALİ HAYDAR TİMİSİ İLE SÖYLEŞİ

                                                          Kadri KARAHAN

    Sevgili Ali Haydar öncelikle seni biraz tanıyabilir miyiz ?

Doğrusunu istersen çok zor ve uzun bir soruyla başladık. Çünkü hem ilgi alanlarımın çokluğu hem de bir sürü işle birden uğraşıyor olmamdan dolayı nerden başlayacağımı bilemiyorum. Ama yine de kısaca bahsetmek gerekirse; Sivas-Divriği’li bir ailenin çocuğu olarak  Ankara’da doğdum. Müzikle çocuk yaşlardan itibaren başlayan ilgim, 1994 de İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’na girmemle daha profesyonel bir boyut kazandı. 1995 den itibaren İ.T.Ü. bünyesinde kurulan korolarda ses ve saz sanatçısı olarak görev aldım. Bir ara, bir kaç özel dershane ve İstanbul Üniversitesi’nde açılan kurslarda bağlama ve solfej öğretmeni olarak çalıştım. 1997 yılından itibaren çeşitli radyo programları hazırlayıp sundum.  1998 yılında A.K.M.’de sergilenen “Yunus Emre” müzikalinde solist ve korist olarak görev aldım. Sonra baktım bu oyunculuk işi bana göre değil, bir daha oyunculukla ilgili hiç bir faaliyette bulunmamaya tövbe ettim. Bu arada yaptığım besteleri bazı sanatçılar seslendirmeye başlamıştı. Bestelerin düzenlemeleri yapıldıktan sonraki halleri benim duygularımı ifade etmiyordu ve kendi bestelerimi kendim aranje etmem gerektiğine karar verdim. Bu süreçten sonra müzik yönetmenliği ve aranjörlük yapmaya başladım. Bütün bunlar devam ederken Anadolu halk kültürü ve yine halk müziği hakkında yaptığım araştırmalar vardı. Bir kısmı çeşitli dergilerde yayınlanmaya başladı. 2002 de ilk müzik albümüm “Emeğimsin”i çıkardım. Böylelikle müziğe yorumcu olarak da farklı bir pencereden bakmaya başladım. Yine bu süreçte bir çok dernek ve vakıflada ilişkilerim devam ediyordu. Daha önce Almanya Köln Arena’da (Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu) A.A.B.F.’nin gerçekleştirdiği  “Bin Yılın Türküsü” adlı organizasyonun Türkiye ayağında önemli görevler üstlendim. “Bin Yılın Türküsü” 1500 bağlama ve senfoni orkestrasını dünya kültürüyle kucaklaştıran bir etkinlikti. Daha sonra ismi “Bir Deli Mavi” olan ilk şiir kitabım yayınlandı. Bütün bunlar olurken yine de müzikle ilgili uğraşıma hiç ara vermedim tabi. Müzik sektörü içindeki olumsuzluklara kendi çabalarımızla daha seviyeli ve bilinçli bir alternatif oluşturmak fikrinden yola çıkarak 2003 nisanında Elit Müzik adında bir müzik şirketi kurduk. En son olarak da  geçtiğimiz ocak ayında de yine İ.T.Ü. Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nda  yüksek lisans sınavlarını kazandım. Şu anda müzisyenlik, öğrencilik, prodüktörlük, müzik yönetmenliği gibi bir sürü işin içinde çalışmalarıma devam ediyorum.

İkinci albümün ‘’Umut’’ müzik marketlerde yerini aldı. İlk albümün “Emeğimsin’’le birlikte bize bu iki albümünü değerlendirmeni istesek neler diyebilirsin?

İlk albümüm olan “Emeğimsin” benim için çok zorlu bir dönemin ürünüdür. Hem stüdyo performansıyla yeni tanışmış olmam hem de maddi imkanlarımızın sınırlı oluşu gibi bazı zorluklar vardı o dönem. Ama yine de bestelerimi o günkü birikimlerimle yapabileceğim en iyi seviyede düzenlemeye çalıştım. Dinleyicilerin tepkileri de genel olarak olumlu oldu. “Umut”da ise üç sene gibi uzun bir sürece yaydım çalışmalarımı. Yani öyle “albüme giriyorum” diye stüdyoya girip bir kaç ay içinde tamamlanmış bir albüm değil bu. Bu üç senelik dönemde kendimi nasıl rahat hissediyorsam, istediğim şartlar ne zaman uygun olduysa o zamanlarda yaptım bu albümü. Albümün kayıt aşamasında kendi stüdyomuzu da açtığımız için çok daha rahat bir çalışma ortamı buldum. Bundan dolayı, iki albüm arasında aynı yüreğin atışlarını duysanız da bu yürek atışları “Umut”da biraz daha net duyuluyor gibi.

      Peki bu yeni albümün olan “Umut”da kimlerle çalıştın ?

Kayıtlarda Ayhan ORHUNTAŞ, Eyüp HAMİŞ, İsmail SOYBERK, Ertan TEKİN, Oktay KALYON ve Çetin AKDENİZ gibi pek çok usta müzisyen dostumun katkıları oldu. Bu vesileyle emeklerinden dolayı hepsine ayrı ayrı teşekkür teşekkür ediyorum.

Albüm için klip çekilecek mi? Yine ayrıca bildiğim bu ay içerisinde bir konserin olacak. Şimdi yoğun bir program bekliyor olsa gerek seni…

Albüm için klip çekmeyi planlıyoruz tabii ki. Klibin hangi esere çekileceğini düşünürken çok hoş bir gelişme oldu bu arada. Albüm çıkmadan kartonetlere de yazılsın diye daha önceden cep melodi servislerinden biriyle anlaştık ve albümdeki eserlerin cep melodilerini yaptırdık. Bu melodilerin internet sitelerinde yayınlanmasından sonra hiç bir reklam yapmamamıza rağmen bir ayda yaklaşık beş bin kişi melodileri telefonlarına indirmiş. Bu sayede bizim de albümde en çok hangi eserlerin ön plana çıktığı konusunda önemli bir fikrimiz oldu. Şu anda “Ben sana yandım” ve “Umut” adlı bestelerim en çok indirilenler arasında ilk iki sırada.  Mart ayı içerisinde bu bilgilerden yola çıkarak klip çalışmasına daha doğru bir yön vereceğimizi düşünüyorum.  Bu arada albümün çıkışından sonraki ilk tanıtım konserimizi Nişantaşı Hadi Çaman Tiyatrosu’nda vermeyi kararlaştırdık. Klibi de büyük ihtimalle bu konser esnasında çekeceğiz. 6 Mart’ta ki bu konsere tüm müzikseverleri bekliyoruz.

Ali Haydar Timisi eğer bir ad koyması gerekirse yaptığı müziği nasıl tanımlar ve müzikte aradığını bulmuş mudur ? Örneğin bir on yıl sonra kendisini nerede görmek isteyecektir?

Türkiye müzik sektöründe kimin ne tarz müzik yaptığı birbirine o kadar karışmış durumda ki bazen insanlar müzik tarzlarını ayırt etmekte zorlanıyor. Doğrusunu istersen, yaklaşık 10 senedir akademik anlamda müzik eğitimi almama rağmen ben bile bu karmaşanın önüne nasıl geçileceği konusunda alternatif bir fikir ileri sürmekten çekiniyorum. Çünkü gerçekten çok karışık bir durum. Düşünsenize, bir eseri Teoman seslendirirken müzik tarzı “Rock” oluyor, aynı eseri alt yapılarda kemanları oriental tarzda çaldırıp ritimlerde de darbuka kullanarak Müslüm Gürses seslendiriyor, tarz  arabesk oluyor. Veya Davut Güloğlu, temeli halk müziği olan bir eseri tekno alt yapıyla söylüyor, insanlar bu tarzı pop olarak adlandırıyor. Dolayısıyla müzikte tarzı belirlemede en etkili faktör, o eserin düzenleme mantığı gibi geliyor bana. Buradan yola çıkarak, benim yaptığım eserlerin de temelinde geleneksel halk müziği motifleri olmasına rağmen, bu eserleri aranje ederken kullandığım enstrümanlar ve kompozisyon mantığına bakarsak bu tarzı “Folk Rock” olarak adlandırabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü benim müziğimin temel omurgasını yıllardır eğitimini aldığım ve içinde bulunduğum halk müziği oluşturuyor. Bir başka deyişle; ayağımın biri Anadolu toprağına basarken, diğeri tüm dünyayı dolaşıyor. Bunu yaparken bazen piyanonun sessiz çığlığına elektro gitar ve baterinin isyanını katıyorum, bazen bir senfoni orkestrasıyla bağlamanın sevişmesini sağlamaya çalışıyorum. Yani yaptığım besteleri düzenlerken belli bir müzik tarzının temel kalıplarından çok, o anki duygularımı en iyi nasıl ifade edebilirim diye düşünerek hareket ediyorum. On yıl sonra kendimi nerde görmek istediğime gelince; geçmişten bu yana, dünya kültürüne kattığımız ulusal değerlerimiz içerisinde benim de ürettiklerimle yeni ve olumlu pek çok katkım olacağına inanıyorum. Çünkü evrensel değerlerin içerisinde, pek çok medeniyetin olduğu gibi Anadolu halk kültürünün de önemli katkıları olmuştur. Ben de Anadolu’yu eserlerinde yansıtmaya çalışan bir sanatçı olarak, Anadolu’nun o bitip tükenmez kültür ormanında belki bir fidan belki de ulu bir çınar olarak, ama mutlaka emekle, sevdayla ve türkülerle bir yerimin olacağını düşünüyorum.

Bir dönem radyo programcılığı yaptın ve bu dünyada neler kazandın? Yeniden bir radyo projesi var mı gündemde? Bize biraz o günlerini anlatabilir misin?

Radyoculukla tanışmam 1997 yılında olmuştu. İlk olarak Yön FM’de yayınlanan Anadolu’yu Aydınlatanlar adlı bir araştırma programıyla başlamıştım işe. Daha sonra bu programlar Türkü Bahçesi, Gece İle Gündüz Arasında, Müziğin Ustaları gibi farklı isim ve formatlarla yaklaşık 6 sene kadar devam etti. Radyoculuğun bana kazandırdığı en önemli şey, irticalen konuşabilme yeteneğimin gelişmesi olmuştur. En son Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli virtüözleri konuk ettiğim Müziğin Ustaları adlı programı yapmıştım. Daha sonra Elit Müzik’i kurduk ve radyoculuğa fazla zaman ayıramadım. Ama kayıtları hazırda duran ve önümüzdeki günlerde yayınlanacak olan  bir kaç farklı program daha var. İlk fırsatta onları da insanlara ulaştırmayı düşünüyorum.

Aynı zamanda yapımcı kimliğinden söz etmek istiyorum bu noktada. Elit müzik bünyesinde bir çok başarılı ismi müzik dünyasına kazandırıyorsunuz. Biraz bize bu anlamda çalışmalarınızdan bahsedebilir misin?

Yaklaşık 94 den beri müzik sektörünün içinde pek çok alanda çalışmalarım oldu. Stüdyolardan konser salonlarına, radyolardan türkü barlara kadar bir sürü yerde bulundum işim gereği. O zamandan beri yaşadıklarımdan yola çıkarak, bir müzisyeni en çok yoran şeyin, yaptığı işi anlamayan insanlarla çalışması olduğunu gördüm. Ülkemizde müzik sektörünün kalbinin attığı yer Unkapanı ve buradaki prodüktörlerin hiç de azımsanmayacak bir bölümü yaptığı işi sadece ticaret amaçlı yapıyor. Gerçi kapitalist bir düzende, temel amacın ana sermayeyi her koşulda korumak ve büyütmek olduğu gerçeğini göz önüne alırsak, bu insanlar kendilerine göre haklılar. Ama sanatın ticaretle örtüşmeyen bir çok farklı boyutu var. Bunlardan bence en önemli olanı, sanatçının üretimlerini sadece maddi kazanç için yapmamasının gerekliliğidir. Ama bu demek değil ki sanatçı para kazanmasın. Elbette her insan ürettiğinin karşılığını almalı. Ben burada para kazanmak uğruna sanatsal üretimlerin kalitesinin düşürülmesine karşı çıkıyorum. Elit Müzik’i kurarken hedefimiz de buydu. Bizimle aynı fikirleri paylaşan müzisyen arkadaşlarımızla omuz omuza vererek güzel ve nitelikli işler yapmak ve eğer para kazanacaksak bunu, nitelikli eserler üreterek gerçekleştirmek. Bu anlamda müziği hayatında önemli bir yere oturtmuş, akademisyen biri olarak belki ticari boyutunda bir takım sıkıntılarım olacaktır. Ama önemli olan yılmadan çalışmak ve üretmeye devam etmektir diye düşünüyorum. Yine bu fikirleri paylaşan müzisyen arkadaşlarımıza da Elit Müzik’in kapıları sonuna kadar açık. Gelip sesimize selerini katarlarsa, birlikte daha da güzel şeyler üretiriz diye düşünüyorum.

Günümüz müziği sana göre nerede ? Kimler ve neden dinleniyor ?

Günümüz müziği bir on sene öncesine baktığımızda inanılmaz derecede değişti. Bence bunun en büyük sebebi teknolojideki akıl almaz gelişmelerdir. Yıllar öncesine oranla pek çok kolaylık var. Mesela bilgisayarların kayıt teknolojileriyle entegrasyonu sayesinde bu gün evinde bilgisayarı olan herkes nerdeyse orta çaplı bir stüdyoya sahip. Ama bu gelişmelerin hızına maalesef insan ruhu çok çabuk yetişemiyor. Can Dündar’ın bir yazısında okumuştum; “Ruhumuz arkada kaldı” başlıklı bir köşe yazısıydı: “Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir surede yarılıyorlar. Aynı hızlı tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, rehberler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve öylece beklemeye başlıyorlar. Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra, rehberler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor, sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar. Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, ‘Hiç anlayamadım, niye yolun ortasında oturup saatlerce yok yere bekledik?’ Yaşlı rehberin cevabi o kadar güzel ki; ‘Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok geride kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik…” Bu olay belki de sorunuza verilebilecek en güzel yanıtlardan biri. Bu kadar hızlı gelişme maalesef ruhlarımızı geride bıraktı diye düşünüyorum.  Onun için bence müziğin insan ruhuyla direkt ilişkisi olan bir sanat dalı olduğunu unutmadan ve onu mekanikleştirmeden yaşatmalıyız. Kimlerin neden dinlendiğine gelince, bunu ben de çok merak ediyorum.  Ama kısaca bir tespitte bulunmak gerekirse; günde on beş kere bütün televizyonlarda ve radyolarda aynı eserler yayınlanıyorsa insanlar biraz da bunları mecburiyetten dolayı dinliyorlar gibi geliyor bana. Bir de basın yayın kuruluşlarının büyük bir bölümünün toplumun sanat düzeyini geliştirmede üzerlerine düşen sorumluluğun bilincinde olmadıklarını düşünüyorum. Ama her şeye rağmen inatla kalitenin yanında olan ve onlara değer veren alternatif bir basın yayın anlayışı da çalışmalarını devam ettiriyor. Umarım bu çalışmalar daha da genişleyerek devam eder.

Ya sen kimleri ve neden dinliyorsun ?

      Halk ozanımız Feyzullah Çınar’dan tut da Pink Floyd’a kadar çok farklı isimler var dinlediğim. Bunları dinlerken hiç bir müzik tarzına bir önyargıyla yaklaşmamaya dikkat ediyorum. Dinlediğim müzikler arasında bir yanda Nusret Fateh Ali Khan gibi doğunun nitelikli seslerinden biri de var, Eric Clapton gibi bir gitar virtüözu da var. Bütün bu çeşitliliğin sebebi de Türk müziği’nin dünya müziği içerisindeki yerini daha objektif olarak değerlendirebilme şansını yakalayabilmek.

Ya internet dünyası ? Başarılı bir web siten var ve burada yine dinleyicinle, okuyucularınla buluşuyorsun. Nasıl bir ilişki yaşanıyor aranızda ve bu ortamda paylaşımlarınız nasıl onlarla?

      Şimdi son yıllarda “sanal” kelimesi çok fazla kullanılır oldu. Ben böyle sanal bir dünyanın gerçekte var olduğuna inanmıyorum. Daha doğrusu sanal dünyanın gerçek dünyadan bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü o ortamı yaratanlar da gerçek insanlar. Yani sanal alem denilen o dünya, insanların gerçek yüzlerini yansıtan bir ayna. Bu yüzden insanları bu ortamda tanımak belki çok daha faydalı gibi geliyor. İnternet sitesini kurarken de bu gerçekleri göz ardı etmedim tabii. Ancak, zamanla sürekli bir yarış halinde olduğum gerçeğini de düşünecek olursak, saatlerimi internetin başında geçiremeyeceğim de ortada. Yine de böyle bir ortamda beni ve yaptıklarımı daha yakından takip etmek isteyenlerin kolaylıkla bilgi alabileceği bir site kurduk ve ziyaretçi defterine yazılanlardan yola çıkarak doğru bir şey yaptığımızı söyleyebilirim. Tabii siteyi ziyaret eden dostlarımızla zaman zaman iletişime geçtiğimiz de oluyor. Pek çok konuda fikir alışverişinde bulunuyoruz.

Bir şiir kitabın var ‘’Bir Deli Mavi’’ ismi ile bizlerle buluşan. Şiir hakkında biraz konuşalım istersen. Sendeki şiir aşkına uzanalım biraz ve sonunda senden güzel bir şiirini paylaşalım okurlarımızla ne dersin?

      Bendeki şiir aşkı çok küçük yaşlarımda başladı. Bağlamayla tanışmamla aynı döneme denk gelir.  Halk müziği müzikal açıdan önemli bir değer olduğu kadar, söz yapısı açısından da pek çok mesaj içerir. İlk önceleri bu sayede halk edebiyatıyla tanışmış oldum. Söylediğim türküler ve deyişler arasında sözlerini Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Aşık Veysel, Daimi ve Karacaoğlan gibi pek çok ozanımızın yazdığı türküler vardı. Tabi bunlar zamanla insanda bir kulak dolgunluğu yaratıyor. Sonra besteler yapmaya ve bunların da sözlerini kendim yazmaya başladım. Dolayısıyla halk müziğiyle uğraşan pek çok kişi gibi, ben de edebiyata kıyısından köşesinden bulaşmış oldum. Daha sonra bu ilgim zamanla daha farklı bir boyut aldı ve serbest tarzda şiirler yazmaya başladım. Bu kitabı çıkarana kadar en az on sene sürekli kendimi aşmak için uğraştığımı söyleyebilirim. Sonunda da çevremdeki edebiyatçı ve eleştirmenlerin de önerisiyle bu kitabı çıkarmaya karar verdim. “Bir Deli Mavi” yüreğimden kopan bir çığ gibi birden bire oluştu ve yayınlandı diyebilirim. Daha sonra da bu kitaptaki şiirler hakkındaki olumlu eleştirilerden yola çıkarak bu işe devam etmem gerektiğini anladım. Kısacası şiir yaşamın gökkuşağı içindeki yerini, deli bir maviyle almış oldu. Bir Deli Mavi’den bahsettiğimize göre yine o şiirle bitirelim.

BİR DELİ MAVİ…

Zaman ömrümün en büyük haini
Bir sır gibi akıyor avuçlarımdan
Sen bilmem hangi iklimlerin çiçeği
Kim bilir hangi güneşe sevdalı
Açıyorsun bulutsuz gülüşlere
Gözlerinde okyanusun en güzel mavisi
Sarılıyorsun
Boyundan büyük düşlere…

Biliyorum
Her sevda bir oyun
Bu limanlar saklamaz artık beni
Gelsen bir fırtına gibi üstüme
En derininde denizlerin
Sevda ülkelerine savursan
Ve bahara hasret bedenimi
Gözlerinle avutsan…

Keşke diyorum
Keşke dağlardan bir çığ gibi kopup da
Üzerime düşsen bir gece vakti
Ve ben kar altında öyle soluksuz
Senin sevdanla boğulsam

Çok rahatlıkla dostum dediğim ve buna inandığım bir yüreksin, başarılı bir sanatçısın. Her daim bu güzelliklerin devamını candan dilerim ve söyleşimiz için çok teşekkür ederim sana. Her zaman umutla …